3 Nisan 2010 Cumartesi















Picasso Tablosu Yırtılınca Akla 
“Resim Restoratörleri” Geldi...
ÖZER AKTİMUR 


New York Modern Sanatlar Müzesi’ni gezen bir ziyaretçi Pablo Picasso’nun “Actor” adlı tablosunun üstüne düşerek yırttı. Bu da “Resmi kim onaracak?” sorusunu gündeme getirdi. Profesyonel bir Resim Restoratörü araştırılmaya başlandı. Sonuçta resim restorasyona girdi. Dilerim eski haline döner ve yeniden sanatseverlerin beğenisine sunulur.

Restorasyon için
“Resim Doktorluğu” da diyebiliriz... ABC’si nedir diye bir bilene sormak istedim. Ben sordum Özer yanıtladı, sizlere de keyifle okuması düşer artık :)


NL: Resim restorasyonu eğitimi bilinçli yapılmış bir kariyer planı mıydı yoksa tesadüfler mi seni bu noktaya getirdi?
ÖA:
Evet restorasyon eğitimi bilinçli bir tercih oldu. Heykel formasyonu üzerine farklı bir alanda yüksek lisans eğitimi almak istiyordum. Konuyla ilgili araştırma sürecine denk gelen İtalya seyahatim oldu. Orada yaptığım araştırmada “Taş Eser ve Tual Resimi” restorasyonu üzerine eğitim almak istediğime karar verdim. Özellikle Venedik ve çevresindeki okulları araştırdım. Türkiye’ye dönüp okulumu bitirdim. Bir yandan da İtalyanca dil eğitimi almaya başladım. Yüksek lisans hedefim artık belli olmuştu. IKSV’nin (İstanbul Kültür Sanat Vakfı) verdiği (özel) bursla “Uluslararası Venedik Güzel Sanatlar Akademisi”nde “Restorasyon ve Konservasyon” eğitimi almaya başladım. Masterımı “Taş Heykel” üzerine yaptım. Sonraki eğitimim "Tual Resmi" üzerineydi.


NL: "Resim Restoratörü" olmak için ciddi bir eğitimden geçmek gerekiyor. Önemli olan teori mi pratik mi?
ÖA:
Eğitim kesinlikle çok önemli. Klasik anlamda işin kimyasından yani boya ve renk bilgisinden başlayıp; yavaş yavaş pratiğe geçmekte fayda var. Sadece teorik eğitim yeterli değil; pratiğin de paralel olarak devam etmesi gerekli. Kendinizi güncel tutmalısınız. Çünkü teknoloji her geçen gün ilerliyor. 1960’lardaki restorasyon teknikleri ile 1980’ler ve 2000’ler farklılık gösteriyor. Çok basit bir örnekle açıklarsam; eski den klasik ampul kullanılan aydınlatması yerine net (LED) ışık sistemleriyle aydınlatılmış eserler restore edilmeye başlandı. Önümüzdeki yıldan itibaren ben de böyle yapacağım.


NL: Restorasyon belli zaman dilimleri arasında mı yapılmalı? “5 yılda bir restore edilmeli” gibi. Yoksa bu ihtiyaca mı bağlıdır? Resim matlaşıyor, üzerinde çatlaklar oluşuyor ve tablosunu alan sana mı geliyor?
ÖA:
Diyelim ki bir resim galeride sergileniyor veya depoda saklanıyor; eğer eserde spesifik (yada estetik veya yapısal olarak resme zarar verecek durumda) bir problem yoksa en ideali ve en makbulü resme hiç dokunmamaktır. Çünkü resme yapılan her dokunuş az da olsa zarar görmesine ve deforme olmasına sebep olabilir. Bu sadece benim değil bütün restoratörlerin ortak görüşü. Ama kabuledilebilir ölçülerde hasar varsa; boyası çatlamış, üzerindeki vernik tabakası sararmış, çarpmadan dolayı yırtılma oluşmuşsa; eser restorasyona alınmalıdır. Bu da eserden esere periyod olarak değişir. Kesinlikle bir sınırı ve limiti yok. Bir eser kısa sürede zarar da görebilir, uzun yıllar sapasağlam da kalabilir.


NL: Tablo ve heykelin derformasyon süresi farklılık gösteriyor...
ÖA:
Evet ikisinin de yapıları birbirinden çok farklı. Heykel, ahşap, pişmiş toprak ve taş olarak kendi içinde farklılık gösteriyor. Taş eserin ömrü çok daha uzun. Belki yüz yıl dokunmaya gerek kalmıyor. Ama tablo eser ne kadar iyi koşullarda saklanırsa saklansın; ufak tekef de olsa birşeyler çıkıyor. En azından verniğinde sararma olabiliyor. Bu da estetik olarak izleyiciyi etkiliyor.


NL: Resim üzerinde çalışırken yetkililer veya eser sahipleri yanında oluyor mu? Yoksa çalışmanı tamamlayıp son haline getirdikten sonra mı eseri teslim ediyorsun?
ÖA:
Müdahale pek söz konusu değil :) Restoratörler kimsenin laboratuvarlarına girmesini tercih etmez çünkü X galerinin X eseri orada restore ediliyor olabilir. Bunun başka bir kişi tarafından görülmesi etik olarak doğru olmaz. Oralar gizli bölgelerdir. Eser bir komisyona veya kurula aitse o zaman denetleme yapılabilir. Yurtdışında çalışırken çok başıma geldi. Mesela Vatikan’da Kilise’den bir resim almıştık ve uzmanlardan oluşan komüsyonları vardı. Belli dönemlerde gelip hangi aşamada olduğumuza bakarlardı. Ortak bir proje üzerinde çalışılıyorsa ilerlerken izlenecek yol konusunda karar alınabilinir. Bunun dışında restotatörler yalnız başlarına çalışırlar. Güvenmek zorundasınızdır. Nasıl bir cerrah hastasını ameliyat ederken ameliyathaneye yakınları alınamazsa; resim restorasyon aşamasındayken de eser sahipleri laboratuvara alınamazlar.


NL: Restorasyon pahallı birşey değil mi? Diyelim ki 40x40, kenarı yırtılmış, üzerinde belirgin 2-3 çatlağı olan yağlı boya bir tablo geldi. Onarım bedeli aşağı yukarı ne kadardır?
ÖA:
Evet restorasyon pahallı birşey. Herşeyden önce sanat lüks bir uğraşıdır. Bir eserin yapılması için büyük emek sarfetmeniz ve zaman harcamanız gerekiyor. Katlanmış, buruşmuş bir resmi ağırlıkların altına koyup uzun bir süre bekletebiliyoruz. Bütün bunların yanısıra eserin dönemi, boyutu, hasarın büyüklüğü, gibi kriterler de söz konusu. Özel bir malzeme ve farklı bir uygulama gerekebilir.



NL: Eser üzerinde çalıştıktan sonra belli olma ihtimali var mı?
ÖA:
Türkiye’de, belli olmamasını istiyorlar. Yurtdışında ise yakından bakıldığında belli olsun, uzaktan bakıldığında belli olmasın istiyorlar. Sanatçının yaptığı esere müdahaleden hoşlanmıyorlar. Benim şahsi görüşüm; yapılan restorasyonun gözü rahatsız etmeyecek şekilde belli olması. Diğer önemli nokta da kullanılan her malzemenin geri dönüşümlü olması. Malzeme kesinlikle tuvalin veya eserin üzerine yapışıp kalmamalı. İstenildiğinde sökülüp eser orjinal haline bırakılmalı. Ben de her zaman geri dönüşümlü malzemeler kullanıyorum. Sulu boya veya su bazlı boyayı tercih ediyorum. Baktığınızda fark göremezsiniz. Yağlı boya tabloyu asla yağlı boyayla restore etmiyorum. Çünkü yağlı boyayla restore ettiğim zaman yüzeye kaynaşabilir ve geri dönüşümü olmaz.




NL: Bugüne kadar elinden birçok eser geçti. Yurt içinde ve yurtdışında restore ettiğin eserlerden örnekler verebilir misin?
ÖA:
Venedik’te 15. ve 16. yüzyıldan kalan eserler üzerinde çalışmak benim için çok önemliydi. Bunun yanısıra Roma tarihindeki en eski tiyatro olan “Antik Marcello Tiyatrosu”nun 2001’deki restorasyonunda çalışan ilk ve tek Türk bendim. Hatta İtalyan basınında da yer aldı. Türkiye’ye döndükten sonra, Taksim Meydanı’nda bulunan “Aya Triada Kilisesi”nin içindeki, 6-7 Eylül olaylarında çıkan isyanlardada zarar gören, 60’a yakın resmin restorasyon projesini ekibimle birlikte yürüttüm. Son dönemde, yine çok değerli bir eser olan, Abdülmecid’in yaptığı Adbülaziz Portresi üzerinde çalıştım.


NL: Çalıştığın müzeler ve üzerinde çalıştığın projeler hangileridir?
ÖA:
 "Pera Müzesi" ve "Resim Heykel Müzesi" ile çalışıyorum. Bunun dışında Türkiye İş Bankası’nın 2300 eserden oluşan devasa koleksiyon üzerine bir proje yapıyorum. Bütün eserler tek tek elimden geçiyor. İlerleyen günlerde "Mimar Sinan Üniversitesi" ve "İş Bankası"nın yaptığı ortak anlaşma kapsamında, restorasyona ihtiyacı olan eserler için de bir proje gerçekleşecek.


NL: "İş Bankası"nın projesini biraz açmak mümkün mü?
ÖA:
 "Türkiye İş Bankası", "Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi"nde yeni kurulan “Sanat Eserleri’nin Konservasyonu ve Restorasyonu” bölümü laboratuarların kurulması için sponsor oldu. Bu kapsamda Avrupa’nın resim üzerine en önemli laboratuvarı kuruluyor. Kendi içinde bilimsel, konservatif ve restorasyon olarak 3 ayrı amaca hizmet etmesi planlanıyor. Buna paralel diğer güzel gelişme, 2011 Eylül’den itibaren Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde 4 yıllık lisans eğitimi veren bölümün faaliyete geçiyor olması. Bu da Türkiye’de ve bir devlet üniversitesinde ilk olma özelliği taşıyor.


NL: Türkiye’de bu işin geleceğini nasıl görüyorsun? MSGSÜ 2011’den itibaren profesyonelleri yetiştirmeye başlayacak. Bu işe başlamak isteyen gençlere önerilerin olacak mı?
ÖA:
Dolmabahçe Sarayı’nda Restorasyon Laboratuvarı var, Sakıp Sabancı Müzesi’nde kağıt üzerine iyi bir laboratuvar var. "Mimar Sinan Üniversitesi"nde de güzel bir resim laboratuvarı olacak. Bu projeyle bir ilke imza atılmış oldu. Sanat eserlerinin depolarda ve kötü koşullarda durmak yerine gün ışığına çıkmaya ihtiyaçları var. O açıdan profesyonel insanların yetişip bunlara sağlıklı ve nitelikli müdahale etmeleri çok iyi olacak.


NL: Çok teşekkür ederim. Artık resimlere bu gözle bakabiliriz :)

Hiç yorum yok: