21 Şubat 2011 Pazartesi

Cirque de Soleil- SALTIMBANCO



Cirque Du Soleil’in yaratıcısı Guy Laliberte, Saltimbanco gösterisi için, 8 farklı değerden oluşan, “Akrobasi”, “Tiyatro”, “Hayal Gücü”, “Dans”, “Cesaret”, “Hüner”, “Zarafet” ve “Çok Kültürlülük”, "hayatın kutlanışı" demiş...

Aşık Oldum, Bayıldım, Büyülendim, Heyecanlandım...


Daha ne yazayım bilemedim... Üç saat nasıl geçti anlamadım. Bir ara ağzım açık izlerken buldum kendimi...

50 insan bir araya gelmiş yerçekimi kanunuyla dalga geçiyor! O kadar yüksekten yere süzülürken hiçbir şey olmamış gibi gülümsüyorlar; görmeyen de düz yolda yürüyor sanacak... Pes dedirtecek cinsten doğrusu.


Akrobatlar, dansçılar, orkestra, kostümler derken renkahenk bir dünyanın ortasında buldum kendimi...


Arkadaşlarımla beraber görüşümüz şuydu: “Bunlar insan ise biz neyiz?”... Tamam işleri bu; bütün zamanlarını prova yaparak geçiriyorlar anladık da; sırları neydi çözemedik...

Isaac Newton elma ağacının altında oturup boşuna mi düşünmüş yere düşen elmaları? Acaba SALTIMBANCO’yu seyretseydi yerçekimi kanununu bir daha düşünür müydü, bir daha araştırma yapar mıydı dersiniz?


1984’de Kanada Quebec’te 20 sokak dansçısı tarafından kurulan “Cirque de Soleil- Güneş Sirki” Akbank sponsorluğunda, Türkiye’ye geldi.


3 akrobatın denge hareketleriyle başlayan şov, 16 akrobatın dört adet “Çin Direği”ne yürüyerek çıkmasıyla devam etti. Yürüyerek çıktıkları gibi zımba gibi baş aşağı iniyorlar. Kendimi onların yerine koyamadım bile. Ben tam bunları nasıl yaptılar diye düşünürken sahneye çıkan bisikletçi bitirdi bizi. Normalde seleye oturup bisikleti süreriz ya, bu direksiyona oturup bisiklete biniyor. Bizim Bostancı sahile gönder düz yolda gidemez bahse girerim :)) Üstümüze doğru geldi geliyor derken sahneyi Pandomimci Eddy’e bıraktı. Enerjisi süperdi. Yaptığı pandomime seyirciyi katmasına ne demeli? Kahkahalar havada uçuştu. Hele o jonglör yokmu o jonglör... Üç, dört, beş top derken oldu mu sana dönen sekiz top... İzlerken bizim başımız döndü!... Hemen arkasından “Boleodoras” başladı. Neyse bunlar sakinmiş derken başlamazlar mı ellerindeki zincirlerle dans etmeye...



Sonra ilk bölüm bitti ve seyirciler kendi aralarında yoruma başladı... Şimdi kim nereden atlayacak bahisleri toplanmaya başlarken, ikinci bölüme geçildi.


Ne olsa beğenirsin! Abdi İpekçi Arena’nın tepesinden bir salıncak süzülmeye başladı. Sonra sallanan akrobat salıncağın üzerinde ters dönmeye, başaşağı durmaya, takla atmaya başlamaz mı? Acaba hangimizin üzerine düşecek derken gülümseyerek aşağıya süzüldü... Onun heyecanını üzerimizden atamadan “Dörtlü Trapez” ekibi bungee ipleriyle bir aşağı bir yukarı bir sağa bir sola süzülmeye başladı. Sonra ele ele tutuştu yer değiştirdi. Daha neler neler...


Tam kalplerimiz heyecana alışmışken şovun sonuna geldik.
Hissiyatımı sorarsanız “Uçmak= Özgürlük hissi”



20 Şubat 2011 Pazar

“Erkek Aklının Denklemini Çözen Yarışma”ya
katılmak ister misiniz?


17 Şubat Perşembe akşamı, Indigo Alt, ilginç bir yarışmanın blogger’lara özel düzenlenen lansmanına ev sahipliği yaptı.

Yedi nesildir gerçek burbon tecrübesi sunan Jim Beam’in sponsorluğunda gerçekleştirilen “karikatür balonu yarışması”nın adı “Erkek Aklı Neye Çalışır?”


3 farklı kategorideki karikatürlerin boş olan balonlarını, kız arkadaşlarınızla toplanıp, “Erkek Aklı”nın neye
çalıştığına dair aklınızdan geçen hınzır kızsal düşüncelerle doldurabilirsiniz...

Balonları doldurulan bu karikatürler önce halkı oylamasına sunulacak; ardından da Erdil Yaşaroğlu, Mirgün Cabas, Rahşan Gülşan ve Mansur Forutan’dan oluşan jüri üyeleri tarafından değerlendirilip ödüllendirilecek.

Eee bu bir yarışma olduğuna göre ödülsüz olmaz... Ödüller ne mi? Her kategorinin birincisine “PlayStation 3” verilirken; “jüri özel ödülü” alan karikatür ise “Ipad” kazanacak...

Yarışma, 10 Şubat - 31 Mart 2011 tarihleri arasında, 24 yaş ve üstü Türkiye’de yaşayan herkese açık!...

“Bu yarışma kaçmaz diyen” değerli arkadaşlarıma sesleniyorum: Tek yapacağınız www.erkekakli.com adresini tıklayın ve hemen üye olun. Sonra kategorinizi seçin ve balonları doldurun...

Sen yaptın mı derseniz; topladım bizim kızları içtik Jim Beam’leri doldurduk balonları... Bu fırsat elimize geçmişken kaçırır mıyız...

Şans bu ya; ister misin biz birinci olalım kapalım “Ipad”i... :)))

13 Şubat 2011 Pazar


“Sevgili”ler Gününüz Kutlu Olsun...


Yarın “Sevgililer Günü”...

1 haftadır İstanbul’da gezdiğim tüm alışveriş merkezleri tüm popüler caddelerdeki mağazaların vitrinleri kırmızı kalplerle süslenmiş. Restaurantlar özel menüler hazırlamışlar, mağazalar indirim dön kartlarını içeriye doldurulmuş. Cep telefonuma üst üste mesajlar geliyor; “fiks menü şu kadar TL hemen rezervasyon yaptırın”, “bankamızın kartını kullanın bilem ne kampanyasından yararlanın”... İyice ticarete mi dökülmüş ne?


Sevgilimize sadece 14 Şubatta bir gül alıp, yemeğe götürüp, “Seni Seviyorum” deyip ertesi gün kaldığımız rutine devam mı etmeliyiz? HAYIR!


Bence “Sevgililer Günü” 365 gündür. Sevdiğine kıyamaz insan üzemez; üzse bile istemedendir. Hemencecik gönlünü alır... Hayat sevdiklerimizi kırmayacak kadar kısa ve pamuk ipliğine bağlı. Bazen “görüşürüz kendine dikkat et” diye ayrıldığımız birini son görüşümüz bile olabiliyor...


Hem sadece sevgilinin mi “Sevgililer Günü” kutlanır? O gün, aile üyelerimizi, iyi kötü sayısız anı paylaştığımız dostlarımızı, aynı sıraları paylaştığımız okul arkadaşlarımızı, iş arkadaşlarımızı, hayatımızda “iyi ki varsın” dediğimiz herkesi kutlamalıyız ki ilişkilerimiz tazelensin renk bulsun.


Yazılan bir kart, açılan bir telefon o anda kendini çok özel hissettirebilir kişiye...


Hadi şimdi hayatınıza dokunan insanları arayın ve “Sevgililer Günü”nü kutlayın... “İyi ki varsın” deyin.


Ben cep telefonumu elime alıp telefon rehberime bakmaya başladım bile... :))