22 Kasım 2010 Pazartesi

Benim küçük, tatlı, sevgi dolu LADY’im...

Eve ilk geldiğin günü hatırlıyorum da küçük bir kolinin içinde ıslanmış titriyordun. Pet Shop’ta 40 gündür sürdürdüğün hayatın orayı ziyarete gelen iki kişi tarafından bir anda değişmişti. Sonra sıcak bir eve geldin. Orada da seni iki çocuk karşıladı. O dört kişi senin en çok sevdiklerin oldu. Sen de onların. Ailemiz bir anda beş kişi olmuştu...



Eve her gelişimizde bizi öyle güzel ve coşkulu karşıladın ki kapıyı açarken seni görüp kucağımıza almak için sabırsızlanıyorduk...




Dile kolay 16 yıl. Acısı, tatlısı, telaşı, sakinliği, mutluluğu, mutsuzluğu, doğumları, ölümleri o kadar çok şeyi paylaştık ki... Sevdiğini, sevmediğini, istediğini, istemediğini, acıktığını, susadığını konuşmadan da iletişim kurulabilineceğini öğrettin bizlere.


Bugün 16 yıllık mutlu birlikteliğimiz ne yazık ki sonlandı... O en çok sevdiklerin seni kendi elleriyle, sevgiyle evlerine aldıkları gibi, sevgiyle meleklere teslim etti. Huzur içinde en sevdiğin yerde, evinde ve onların kucaklarında, vedalaştın hayatla.


Bundan sonra seni sadece fotoğraflarından sevip; paylaştığımız güzel anıları anlatacağım için çok üzgünüm... Ama bil ki kalbiminde bütün güzelliğin ve sıcaklığınla seni taşıyor olacağım...


Rahat uyu, melekler hep seninle olsun. Benim küçük, tatlı, sevgi dolu LADY’im...









15 Kasım 2010 Pazartesi

Ölümden Sonra Yakılmak İsteyen Adamın Hikayesi...




En yakın arkadaşınız size dört ay sonra öleceğini ve inancı gereği yakılmak istediğini söylüyor. Ancak bu, kanunen, mümkün değil. Peki onun son arzusunu yerine getirmek için ne yapardınız?




Üç çocukluk arkadaşı düşünün. Biri kasap, biri muhasebeci biri profesör. İlkokulu birlikte başlayıp birlikte bitirmişler. Lise, üniversite derken herkes kendine farklı bir yol çizmiş. Ancak kalben hiç kopmamışlar. Hayatlarını düzene soktuktan sonra tekrar çocukluklarının geçtiği mahalleye geri dönmüşler.


Farklı dünyaların insanları olmalarına rağmen ortak noktada buluşabiliyorlar. Ne mi o? Keyifli bir rakı sofrası ve sohbet. Günler böyle geçerken içlerinden biri kanser olduğunu öğreniyor. Hayatının son perdesini farklı bir şekilde kapatmak istiyor. Gömülerek değil, yakılarak! Bunu gerçekleştirebilir mi dersiniz? Ya prosedürleri aşmaya ömrü vefa etmezse? Peki arkadaşları kırk dört yıllık can dostlarının bu isteğini gerçekleştirebilir mi sizce?

Eğlenceli, komik, düşündürücü ve üzücü...

“Alevli Günler” son dönemde izlediğim en keyifli oyunlardan biri. Cem Davran, Levent Üzümcü, Bahtiyar Engin, Erkan Can ve Tuğçe Kıltaç gerçekten harika bir performans sergilediler. Metni oynamalarının yanı sıra doğaçlamaya da yer vermişlerdi. Bu da doğal olarak seyirciyi oyunun içine çekiyor ve tempoyu hiç düşürmüyor. Bir sonraki sahneyi heyecanla bekliyorsunuz.


Şuan Kozzy Alışveriş Merkezi’nde. Kaçırmayın!...