29 Nisan 2012 Pazar

BEAUTIFUL BURNOUT / SÜPERNOVA

Beautiful Burn Out/ Süpernova 


Süpernova: Enerjisi biten büyük yıldızların şiddetle patlaması durumuna verilen addır... Bir Süpernova'nın parlaklığı Güneş'in parlaklığının yüz katına varabilir... 
Başlangıçta iyonize madde olan plazma şeklindeki bir süpernovanın parlaklığını yitirmesi haftalar ya da aylar sürebilir. Bu süre zarfında yaydığı enerji, güneşin 10 milyar yılda yayacağı enerjiden daha fazladır...

Aslında anlatmak istediğim şey fen derslerinde öğrendiğiniz bilgilerle hafızanızı tazelemek değil. Benim anlatmak istediğim sezonun gecikmeli de olsa izlediğim harika oyunu ile ilgili izlenimlerimi sizlerle paylaşmak... 

Dün akşam Beautiful Burnout/ Süpernova oyununu Mars'ta izleme şansını elde ettim. Hatta bu kadar geç izlediğim için kendime kızdım. Sizlerin de izlemenizi şiddetle tavsiye edeceğim etkileyici bir oyun. Mayıs ayı boyunca da DOT Mars'ta oynamaya devam ediyor. Biletleri Biletix veya kendi gişelerinden telefonla alma şansınız var... 

Ben ettim siz etmeyin ve bir an önce bir bilet edinip gidip izleyin. Ayrıca Mars Entertainment gibi büyük bir grubun bünyesinde DOT gibi sıra dışı bir ekibe yer vermesi çok memnuniyet verici.   

Murat Daltaban'ın yönetmenliğinde, oyuncu kadrosunda  Cemil Büyükdöğerli, Hakan Kurtaş, Berrak Kuş, Ünal Silver, Pınar Töre, Tuğrul Tülek, Emre Yetim yer alıyor. 

Performans süresince kendinizi o kadar, mekan sebebiyle de, oyunun içine alıyorsunuz ki kendi içinizde yarattığınız hırsların farklı yansımalarını görebiliyorsunuz. Fazla hırsın hayatta nelere mal olabileceğini gözler önüne seriyor.

Hakan Kurtaş'ın son sahnedeki performansı o kadar iyiydi ki izlerken siz bile onun için üzülüyorsunuz.  


Hepsinin yolu ve şansı açık olsun... Dilerim gelecek dönemlerde hepsini farklı performanslarda da izleme şansımız olur... 


21 Şubat 2011 Pazartesi

Cirque de Soleil- SALTIMBANCO



Cirque Du Soleil’in yaratıcısı Guy Laliberte, Saltimbanco gösterisi için, 8 farklı değerden oluşan, “Akrobasi”, “Tiyatro”, “Hayal Gücü”, “Dans”, “Cesaret”, “Hüner”, “Zarafet” ve “Çok Kültürlülük”, "hayatın kutlanışı" demiş...

Aşık Oldum, Bayıldım, Büyülendim, Heyecanlandım...


Daha ne yazayım bilemedim... Üç saat nasıl geçti anlamadım. Bir ara ağzım açık izlerken buldum kendimi...

50 insan bir araya gelmiş yerçekimi kanunuyla dalga geçiyor! O kadar yüksekten yere süzülürken hiçbir şey olmamış gibi gülümsüyorlar; görmeyen de düz yolda yürüyor sanacak... Pes dedirtecek cinsten doğrusu.


Akrobatlar, dansçılar, orkestra, kostümler derken renkahenk bir dünyanın ortasında buldum kendimi...


Arkadaşlarımla beraber görüşümüz şuydu: “Bunlar insan ise biz neyiz?”... Tamam işleri bu; bütün zamanlarını prova yaparak geçiriyorlar anladık da; sırları neydi çözemedik...

Isaac Newton elma ağacının altında oturup boşuna mi düşünmüş yere düşen elmaları? Acaba SALTIMBANCO’yu seyretseydi yerçekimi kanununu bir daha düşünür müydü, bir daha araştırma yapar mıydı dersiniz?


1984’de Kanada Quebec’te 20 sokak dansçısı tarafından kurulan “Cirque de Soleil- Güneş Sirki” Akbank sponsorluğunda, Türkiye’ye geldi.


3 akrobatın denge hareketleriyle başlayan şov, 16 akrobatın dört adet “Çin Direği”ne yürüyerek çıkmasıyla devam etti. Yürüyerek çıktıkları gibi zımba gibi baş aşağı iniyorlar. Kendimi onların yerine koyamadım bile. Ben tam bunları nasıl yaptılar diye düşünürken sahneye çıkan bisikletçi bitirdi bizi. Normalde seleye oturup bisikleti süreriz ya, bu direksiyona oturup bisiklete biniyor. Bizim Bostancı sahile gönder düz yolda gidemez bahse girerim :)) Üstümüze doğru geldi geliyor derken sahneyi Pandomimci Eddy’e bıraktı. Enerjisi süperdi. Yaptığı pandomime seyirciyi katmasına ne demeli? Kahkahalar havada uçuştu. Hele o jonglör yokmu o jonglör... Üç, dört, beş top derken oldu mu sana dönen sekiz top... İzlerken bizim başımız döndü!... Hemen arkasından “Boleodoras” başladı. Neyse bunlar sakinmiş derken başlamazlar mı ellerindeki zincirlerle dans etmeye...



Sonra ilk bölüm bitti ve seyirciler kendi aralarında yoruma başladı... Şimdi kim nereden atlayacak bahisleri toplanmaya başlarken, ikinci bölüme geçildi.


Ne olsa beğenirsin! Abdi İpekçi Arena’nın tepesinden bir salıncak süzülmeye başladı. Sonra sallanan akrobat salıncağın üzerinde ters dönmeye, başaşağı durmaya, takla atmaya başlamaz mı? Acaba hangimizin üzerine düşecek derken gülümseyerek aşağıya süzüldü... Onun heyecanını üzerimizden atamadan “Dörtlü Trapez” ekibi bungee ipleriyle bir aşağı bir yukarı bir sağa bir sola süzülmeye başladı. Sonra ele ele tutuştu yer değiştirdi. Daha neler neler...


Tam kalplerimiz heyecana alışmışken şovun sonuna geldik.
Hissiyatımı sorarsanız “Uçmak= Özgürlük hissi”



20 Şubat 2011 Pazar

“Erkek Aklının Denklemini Çözen Yarışma”ya
katılmak ister misiniz?


17 Şubat Perşembe akşamı, Indigo Alt, ilginç bir yarışmanın blogger’lara özel düzenlenen lansmanına ev sahipliği yaptı.

Yedi nesildir gerçek burbon tecrübesi sunan Jim Beam’in sponsorluğunda gerçekleştirilen “karikatür balonu yarışması”nın adı “Erkek Aklı Neye Çalışır?”


3 farklı kategorideki karikatürlerin boş olan balonlarını, kız arkadaşlarınızla toplanıp, “Erkek Aklı”nın neye
çalıştığına dair aklınızdan geçen hınzır kızsal düşüncelerle doldurabilirsiniz...

Balonları doldurulan bu karikatürler önce halkı oylamasına sunulacak; ardından da Erdil Yaşaroğlu, Mirgün Cabas, Rahşan Gülşan ve Mansur Forutan’dan oluşan jüri üyeleri tarafından değerlendirilip ödüllendirilecek.

Eee bu bir yarışma olduğuna göre ödülsüz olmaz... Ödüller ne mi? Her kategorinin birincisine “PlayStation 3” verilirken; “jüri özel ödülü” alan karikatür ise “Ipad” kazanacak...

Yarışma, 10 Şubat - 31 Mart 2011 tarihleri arasında, 24 yaş ve üstü Türkiye’de yaşayan herkese açık!...

“Bu yarışma kaçmaz diyen” değerli arkadaşlarıma sesleniyorum: Tek yapacağınız www.erkekakli.com adresini tıklayın ve hemen üye olun. Sonra kategorinizi seçin ve balonları doldurun...

Sen yaptın mı derseniz; topladım bizim kızları içtik Jim Beam’leri doldurduk balonları... Bu fırsat elimize geçmişken kaçırır mıyız...

Şans bu ya; ister misin biz birinci olalım kapalım “Ipad”i... :)))

13 Şubat 2011 Pazar


“Sevgili”ler Gününüz Kutlu Olsun...


Yarın “Sevgililer Günü”...

1 haftadır İstanbul’da gezdiğim tüm alışveriş merkezleri tüm popüler caddelerdeki mağazaların vitrinleri kırmızı kalplerle süslenmiş. Restaurantlar özel menüler hazırlamışlar, mağazalar indirim dön kartlarını içeriye doldurulmuş. Cep telefonuma üst üste mesajlar geliyor; “fiks menü şu kadar TL hemen rezervasyon yaptırın”, “bankamızın kartını kullanın bilem ne kampanyasından yararlanın”... İyice ticarete mi dökülmüş ne?


Sevgilimize sadece 14 Şubatta bir gül alıp, yemeğe götürüp, “Seni Seviyorum” deyip ertesi gün kaldığımız rutine devam mı etmeliyiz? HAYIR!


Bence “Sevgililer Günü” 365 gündür. Sevdiğine kıyamaz insan üzemez; üzse bile istemedendir. Hemencecik gönlünü alır... Hayat sevdiklerimizi kırmayacak kadar kısa ve pamuk ipliğine bağlı. Bazen “görüşürüz kendine dikkat et” diye ayrıldığımız birini son görüşümüz bile olabiliyor...


Hem sadece sevgilinin mi “Sevgililer Günü” kutlanır? O gün, aile üyelerimizi, iyi kötü sayısız anı paylaştığımız dostlarımızı, aynı sıraları paylaştığımız okul arkadaşlarımızı, iş arkadaşlarımızı, hayatımızda “iyi ki varsın” dediğimiz herkesi kutlamalıyız ki ilişkilerimiz tazelensin renk bulsun.


Yazılan bir kart, açılan bir telefon o anda kendini çok özel hissettirebilir kişiye...


Hadi şimdi hayatınıza dokunan insanları arayın ve “Sevgililer Günü”nü kutlayın... “İyi ki varsın” deyin.


Ben cep telefonumu elime alıp telefon rehberime bakmaya başladım bile... :))

22 Kasım 2010 Pazartesi

Benim küçük, tatlı, sevgi dolu LADY’im...

Eve ilk geldiğin günü hatırlıyorum da küçük bir kolinin içinde ıslanmış titriyordun. Pet Shop’ta 40 gündür sürdürdüğün hayatın orayı ziyarete gelen iki kişi tarafından bir anda değişmişti. Sonra sıcak bir eve geldin. Orada da seni iki çocuk karşıladı. O dört kişi senin en çok sevdiklerin oldu. Sen de onların. Ailemiz bir anda beş kişi olmuştu...



Eve her gelişimizde bizi öyle güzel ve coşkulu karşıladın ki kapıyı açarken seni görüp kucağımıza almak için sabırsızlanıyorduk...




Dile kolay 16 yıl. Acısı, tatlısı, telaşı, sakinliği, mutluluğu, mutsuzluğu, doğumları, ölümleri o kadar çok şeyi paylaştık ki... Sevdiğini, sevmediğini, istediğini, istemediğini, acıktığını, susadığını konuşmadan da iletişim kurulabilineceğini öğrettin bizlere.


Bugün 16 yıllık mutlu birlikteliğimiz ne yazık ki sonlandı... O en çok sevdiklerin seni kendi elleriyle, sevgiyle evlerine aldıkları gibi, sevgiyle meleklere teslim etti. Huzur içinde en sevdiğin yerde, evinde ve onların kucaklarında, vedalaştın hayatla.


Bundan sonra seni sadece fotoğraflarından sevip; paylaştığımız güzel anıları anlatacağım için çok üzgünüm... Ama bil ki kalbiminde bütün güzelliğin ve sıcaklığınla seni taşıyor olacağım...


Rahat uyu, melekler hep seninle olsun. Benim küçük, tatlı, sevgi dolu LADY’im...









15 Kasım 2010 Pazartesi

Ölümden Sonra Yakılmak İsteyen Adamın Hikayesi...




En yakın arkadaşınız size dört ay sonra öleceğini ve inancı gereği yakılmak istediğini söylüyor. Ancak bu, kanunen, mümkün değil. Peki onun son arzusunu yerine getirmek için ne yapardınız?




Üç çocukluk arkadaşı düşünün. Biri kasap, biri muhasebeci biri profesör. İlkokulu birlikte başlayıp birlikte bitirmişler. Lise, üniversite derken herkes kendine farklı bir yol çizmiş. Ancak kalben hiç kopmamışlar. Hayatlarını düzene soktuktan sonra tekrar çocukluklarının geçtiği mahalleye geri dönmüşler.


Farklı dünyaların insanları olmalarına rağmen ortak noktada buluşabiliyorlar. Ne mi o? Keyifli bir rakı sofrası ve sohbet. Günler böyle geçerken içlerinden biri kanser olduğunu öğreniyor. Hayatının son perdesini farklı bir şekilde kapatmak istiyor. Gömülerek değil, yakılarak! Bunu gerçekleştirebilir mi dersiniz? Ya prosedürleri aşmaya ömrü vefa etmezse? Peki arkadaşları kırk dört yıllık can dostlarının bu isteğini gerçekleştirebilir mi sizce?

Eğlenceli, komik, düşündürücü ve üzücü...

“Alevli Günler” son dönemde izlediğim en keyifli oyunlardan biri. Cem Davran, Levent Üzümcü, Bahtiyar Engin, Erkan Can ve Tuğçe Kıltaç gerçekten harika bir performans sergilediler. Metni oynamalarının yanı sıra doğaçlamaya da yer vermişlerdi. Bu da doğal olarak seyirciyi oyunun içine çekiyor ve tempoyu hiç düşürmüyor. Bir sonraki sahneyi heyecanla bekliyorsunuz.


Şuan Kozzy Alışveriş Merkezi’nde. Kaçırmayın!...

27 Ekim 2010 Çarşamba

Açık Denizlerde İyot Kokusuyla Rastgele!

Emre Soylu




NL: Yelken sporuyla ilgilenmeye ne zaman başladın?
ES: Çocukluktan beri deniz ve yelken beni kendine çekiyordu. Ancak Çocukluğum Ankara’da geçtiği için 12 yaşına kadar deniz bana uzak ve yelken de yanlızca bir hayaldi. Sonra İstanbul’a taşındık ve hayallerime kavuştum. Deniz sürekli hayatımın bir parçası oldu. Yelkenle ciddi olarak ilgilenmeye 20’li yaşlarımda yarışan ekiplere katılarak başladım.




NL: Peki “Core Sailing”in hikayesi nasıl başladı? “Core” adı nereden geliyor?
ES: Core teknesi arkadaşlarımla beraber yarışmak amacıyla ortak aldığımız bir tekneydi. Core ismi de yarış heyecanımızı ve yelken tutkumuzun ne kadar derin olduğunu ifade ediyor. 4 sezon yarıştıktan sonra tekneyi arkadaşlarımdan satın aldım ve yelken ile ilgili farklı organizasyonlar yapmaya başladım. Bunları da Core Sailing Club çatısı altında gerçekleştiriyorum.




NL: Aktif çalışma hayatını bırakıp da Yelken Öğretmenliği’ne dönüş radikal bir karar değil mi aslında?
ES: Evet son derece radikal ama bir o kadar da mutluluk verici. Hep zaten bunu yapabilmeyi kurguluyordum çalışma hayatım boyunca. Son üç yıldır da profesyonel hayatla birlikte götürüyordum yelken eğitmenliğini. Aslında yapmaya çalıştığım sadece yelken öğretmek değil. Yelken insanların hayatında kalıcı değişiklikler yaratan yeni bir yaşam biçimi. İnsanları bu yeni bakış açısıyla tanıştırmaya çalışıyorum. Mutluluk hayata nasıl baktığımızla ilgili. Denizin ve yelkenin mutluluğumuza yapacağı katkıları anlatmaya çalışıyorum.




NL: “Core Sailing” olarak ne şekilde hizmet veriyorsun?
ES: Bireysel eğitimlerden kurumsal motivasyon programlarına, yarış ekibi yetiştirmekten heyecanlı macera turlarına kadar değişik ve yenilikçi organizasyonlar yapıyoruz. Teknemiz üç kamaralı, mutfağı, tuvaleti, kaloriferi, televizyonu olan açık deniz seyrine uygun konforlu bir tekne. Sadece yelken değil denizcilik ve teknede yaşam kurallarıyla ilgili de katılımcılarımızı bilgilendiriyoruz.




NL: Eğitim programlarınızdan bahseder misin biraz?
ES: Kişiye özel hizmet bizim yapmaya çalıştığımız programları özetleyebilir. Farklı yaşam tarzları herkes için farklı programlar kurgulamamızı gerektiriyor. Üst düzey bir yönetici fazla zaman ayıramıyor. Ona hızlandırılmış programlar uyguluyor kısa sürede konforlu bir teknede yelken deneyimi kazanmasını sağlıyoruz. Bazı grupların vakti var uzun yol deneyimi yaşamak istiyor. Ona göre programlar düzenliyoruz. Teknemiz de buna izin veren bir tekne. Hem gezi teknesi konforuna sahip hem de yarış teknesi. Yelken triminin tüm hassas - ince ayarlarını deneyimlememize olanak tanıyor. Yarış kapasitesine sahip konforlu teknelerde ders veren fazla kulüp yok. Bu boşluğu doldurmaya çalışıyoruz.




NL: Sadece bireysel yelken dersleriniz mi var yoksa şirketlere de motivasyonel takım çalışması eğitimleri veriyor musunuz?
ES: Bireysel eğitimlerin dışında şirketlere yönelik programlarımız da var. Bu konuda iş birliği yaptığımız profesyonel danışmanlık şirketleri var. Sinerji Eğitim, Eriksson Associates gibi konusunda uzman ekiplerle birlikte bu programları düzenliyoruz.






NL: Bu spora başlayanlar ya da bir defa denize açılmanın tadını alanlar bırakamıyorlar değil mi?
ES: Evet gerçekten öyle. Yelken sıradan bir spor değil. Çok daha fazlası. Bir yaşam biçimi. Dünyaya yeni bir bakış açısı yelken. Sizi iç yolculuklara çıkarıyor ve gerçek kimliğinizle başbaşa kalıyorsunuz. Çıplak doğayla yüz yüze olmak, tüm sorunların üstesinden gelmek için teknedeki bir avuç insanla iş birliği yapmak ve daha sonra bu başarının keyfini paylaşmak benzersiz deneyimler. Adeta kısa bir varoluş simulasyonu. Hepsini bir arada kısa sürede yaşayarak deneyimliyorsunuz. Hiç kimse bir yelkenli seyrinden aynı kişi olarak dönmez. Mutlaka az da olsa değişmiş, olgunlaşmış, büyümüş ve mutlu olarak döner.






NL: Yelken ve denizcilik insanlara başka sporlardan farklı olarak neler kazandırıyor.
ES: Kalender olmayı ve hayata uyum sağlamayı öğretiyor. Hayatı bir yere kadar yönetebileceğimizi bir noktadan sonra değişimi kabul edip hayatı trim etmemiz gerektiğini öğretiyor. Hayatta çok uzun periyotlarda yaşanan deneyimleri kısa sürede teknede yaşayıp bir ekiple bu değişimlerin üstesinden gelmek zorunda kalıyorsunuz. Bu herkes için çok öğretici bir deneyim. Kendini tanımak için benzersiz bir fırsat. Rüzgar mesela hayatta da her zaman tam istediğiniz gibi esmiyor. Teknede sık sık değişen rüzgara göre trim yapmayı, uyum sağlamayı öğreniyorsunuz. Birden farklı bir açıdan esmeye başlıyor. Ona göre yelken trimi yapıyorsun. Ekip olarak çabuk karar alıp uyum sağlamayı öğreniyorsun. Derken bir duruyor. Gideceğin yere varacağın süreyle ilgili yaptığın hesaplar şaşıyor. Ekip olarak hayal kırıklığını paylaşmayı öğreniyorsun. Öfkeni başkalarına yansıtmanın rüzgarı çıkartmayacağını anlıyorsun. Rüzgarı sakince beklemeyi sabretmeyi öğreniyorsun. Derken bir fırtınaya çeviriyor hava ve kafadan esmeye başlıyor. Hep beraber tekneyi dengelemek için rüzgar üstüne sıralanıp 40 derece yatmış teknede korkuyu paylaşmayı öğreniyorsun. Bu kadar fazla değişim gerçek hayatta bir yıl içinde bile olmayabilir. Teknede bir kaç saat içinde tüm bunları yaşayabilirsin.






NL: Yelken sporunun ilkelerinden de bahseder misin? Denizci nasıl olmalı?
ES: Denizci doğa karşısında saygılı olmayı bilmeli. Güvenliği ön planda tutarak doğanın bir parçası olmanın tadını çıkarmalı. Nazik ve centilmen olmalı. Herkesin herkese ihtiyacı olduğunu en çok denizde hissediyorsunuz. Bir de Egosuyla başa çıkabilmeyi bilmeli. Denizde icazetle lider olunmaz. Sadece bilgi ve tecrübe sizi lider yapabilir. İyi bir skipper liderlik taslamaz. Bilgisiyle bunu hakeder. Alçak gönüllüdür çünkü bilirki tekneyi sağsalim bir yere ulaştırmak için herkese ihtiyacı vardır.


NL: Yelken dersi almak isteyenler size nasıl ulaşabilir?
ES: web adresimiz www.coresailing.com Teknemiz Fenerbahçe Marina’da F10 iskelesinde. Herkesi deneme seyrine bekleriz.


NL: Vakit ayırdığın için çok teşekkür ederim. Rüzgarın bol olsun :))
ES: Ben teşekkür ederim. Herkese bol rüzgarlar dilerim.